Latif VARDAR / MagicPAY CEO’su
1. Dijital Çağın Yeni Tanrısı: Yapay Zeka
Son yıllarda Türkiye’de yapay zekâ (AI) kelimesi moda bir kavram haline geldi. AI artık bir teknolojiden çok, dini bir ritüel gibi kullanılıyor. Herkes yapay zekâ diyor ama gerçekte ne yaptıklarını açıklamaktan kaçınıyorlar. Türkiye’de fintech sektörü bu yapay zekâ rüzgarını en yoğun yaşayan sektörlerden biri. Ancak bu rüzgar, ne yazık ki gerçek bir değişim yerine yüzeysel PR kampanyalarını besliyor. Girişimlerin çoğu, birkaç basit API çağrısını yapay zekâ olarak adlandırıyor. Bu durum, yatırımcıları yanıltmakla kalmıyor, ülkenin teknolojik vizyonunu da ciddi anlamda zayıflatıyor.
2. Yapay Zekanın Gerçek Yüzü: PR’dan Öteye Geçememek
Türkiye’deki girişimlerin neredeyse tamamı kendilerini “AI destekli” olarak tanımlıyor fakat perde arkasına bakıldığında durum çok farklı. Gerçekte, girişimlerin çoğu temel algoritmalardan öteye gidemiyor. NVIDIA GPU’larına erişim kısıtlı, Amerika ambargoları nedeniyle GPU alımı ve kullanımı dahi büyük sorun haline gelmiş durumda. Bu teknolojik kısıtlamalar girişimlerin inovatif AI çözümleri üretmesini imkânsız kılıyor ve sonuç olarak yüzeysel girişimler ortaya çıkıyor.
3. Türkiye Fintech Ekosistemi: Monopolün Gölgeleri
Türkiye fintech ekosistemi, aslında bankaların kontrol ettiği, özgür olmayan bir yapı haline gelmiş durumda. Birçok fintech girişimi ya bankaların alt şirketi olarak hayatını sürdürüyor ya da sadece reklam kampanyası materyali olarak var oluyor. Gerçek anlamda pazar değiştiren, teknolojik olarak bağımsız ve inovatif çözümler üreten girişimler oldukça az. Bankaların sunduğu API’lere bağımlılık, gerçek inovasyonu frenleyip, girişimcilerin özgün fikirler üretmesini zorlaştırıyor.
4. Bankaların Kontrolündeki Sahte Bağımsızlık
Bugün fintech dünyası, büyük bankaların ve finans kuruluşlarının kurduğu sınırlar içerisinde hareket etmek zorunda kalıyor. Bankalar kendi fintech startup’larını oluşturuyor, API’lerini fintech’lere sunuyor ve sonra bu API’leri kendi lehlerine kullanıyor. Bu durum gerçek fintech girişimcilerinin alanını daraltarak, onları rekabet yerine sürekli olarak iş birliği arayışına itiyor. Bu durum, inovasyon adına ciddi bir sorun oluşturuyor ve girişimcilerin özgün ürünler geliştirme yeteneğini sınırlıyor.
5. Fintech Okuryazarlığının Vahim Durumu
Türkiye’deki fintech sektörü, kullanıcı tarafında büyük bir finansal teknoloji okuryazarlığı sorunu yaşıyor. Ancak bundan daha da önemlisi, girişimcilerin kendilerinin temel fintech bilgilerini bile yeterince kavrayamamış olması. Payment gateway nedir, kart ağı nasıl çalışır, L2/L3 verisi nedir gibi temel soruları cevaplayamayan girişimciler, daha sofistike sorunları çözmekten çok uzak. Bu bilgi eksikliği, inovasyon potansiyelini doğrudan etkiliyor ve fintech ekosisteminin yüzeyselleşmesine neden oluyor.
6. Kendi Veri Modelimiz Yoksa Egemen Değiliz
Yapay zekânın temel unsuru olan veri, Türkiye’de maalesef yeterli organizasyona ve altyapıya sahip değil. Veri parçalı, erişim zorlu, düzenlemeler sıkı ancak vizyonsuz. Bu yüzden kendi yapay zekâ modellerimizi oluşturamıyoruz. OpenAI, Google gibi şirketlerin API’lerine bağımlı kalıyoruz. Bu dışa bağımlılık sadece ekonomik değil, stratejik olarak da ülke güvenliği açısından risk oluşturuyor. GPU erişimimizin kısıtlanması durumunda dijital bağımsızlığımızı tamamen yitirebiliriz.
7. Dijital Mahremiyetimiz Elden Gidiyor
Türkiye, dijital mahremiyetini korumak konusunda ciddi zorluklarla karşı karşıya. Veri yönetimini başkalarının kontrolüne bıraktığımızda, dijital egemenliğimizi tamamen kaybetmiş oluyoruz. AI modellerimizi dış kaynaklardan kiralıyor, kendi verilerimizle başkalarının modellerini besliyoruz. Bu durum ülkeyi dijital sömürgecilik tehlikesine maruz bırakıyor.
8. Küresel Sahnenin Yalnız Fintech’i: Türkiye
Türkiye fintech girişimleri küresel sahneye çıkıyor ancak çoğu zaman teknolojik derinlikten yoksun projelerle varlık göstermeye çalışıyor. Amsterdam, Singapur gibi merkezlerde AI-native fintech’ler kendi modellerini yaratırken, Türkiye’de hâlâ temel ödeme sistemlerini entegre etme aşamasında mücadele ediliyor. Bu durum Türkiye’yi küresel ölçekte yalnızlaştırarak rekabet gücünü azaltıyor.
9. Dijital Egemenliğin Yolu: Eğitim ve Teknoloji Yetiştiriciliği
Türkiye’nin dijital bağımsızlık yolundaki çözümü eğitim ve teknoloji kültürünü değiştirmekten geçiyor. Yapay zekâ mühendisliği, veri bilimi ve fintech mühendisliği gibi alanlarda uzmanlaşmış profesyonellere ihtiyaç var. Eğitim sisteminde fintech mühendisliğinin ayrı bir disiplin olarak tanımlanması ve liselerden başlayarak AI etiği gibi konuların işlenmesi gerekiyor.
10. Sonuç: Dijital Bağımsızlık ve Teknolojinin Zaferi
Türkiye’nin dijital bağımsızlığını kazanması artık bir lüks değil, zorunluluktur. Bugün dijital çağda savaşlar artık meydanlarda değil, verilerle, algoritmalarla ve modellerle veriliyor. Bu savaşlarda en güçlü silahımız teknolojidir ve teknolojik üstünlüğümüzü kurmanın tek yolu kendi altyapımızı, kendi mühendislerimizle, kendi veritabanlarımızla ve kendi dil modellerimizle oluşturmaktan geçiyor.
Ülkemizin sahip olduğu potansiyel göz ardı edilemez. Genç ve dinamik nüfusumuzun büyük bir kısmı teknolojiye yatkın ve yeniliklere açık. Ancak bu potansiyeli hayata geçirmek için ciddi bir zihinsel dönüşüme ihtiyaç var. Yapay zekâ ve fintech alanında kendi modellerimizi oluşturmak, kendi verimizi yönetmek ve teknolojik egemenliğimizi sağlamak artık temel bir stratejik hedef olarak benimsenmeli.
Geleceğin dünyasında, ekonomik ve siyasi güç, dijital üstünlüğe sahip olanların elinde olacak. Veriyi kontrol eden, algoritmaları yöneten ve yapay zekâ modellerini geliştiren ülkeler, küresel siyaseti ve ekonomiyi şekillendirecek. Türkiye’nin de bu ülkeler arasında yer alması için kısa vadeli PR odaklı projeler yerine uzun vadeli stratejik adımlar atılması gerekiyor.
Eğitim sistemimizi radikal bir şekilde yeniden yapılandırmalıyız. Yapay zekâ mühendisliği, veri bilimi ve fintech mühendisliği gibi disiplinleri erken yaşlardan itibaren öğrencilerimize öğretmeli, bu alanda uzmanlaşmalarını sağlamalıyız. Bu adımlar sadece üniversite düzeyinde değil, lise hatta ortaokul seviyesinden başlamalı. Çünkü teknoloji okuryazarlığı, gelecekte okuma-yazma kadar temel bir beceri olacak.
Kendi veritabanlarımızı geliştirmemiz, veri egemenliğimizi sağlamak açısından hayati öneme sahip. Şu anda verilerimizi dış kaynaklı platformlarda tutmak, ülkenin stratejik olarak savunmasız kalmasına neden oluyor. Verimizin kontrolünü ele aldığımızda, onu koruyup geliştirme yeteneğine sahip olduğumuzda, sadece ekonomik değil, politik ve güvenlik açısından da güç kazanacağız.
Yapay zekâ modellerini dışarıdan kiralamak yerine, kendi modellerimizi eğitmek için gerekli olan GPU altyapısını kurmamız gerekiyor. Bu yatırımlar yüksek maliyetli olsa da uzun vadede ülkemizin bağımsızlığını koruyacak kritik yatırımlardır. Kendi mühendislerimizle geliştirdiğimiz modeller sayesinde dışa bağımlılığı azaltarak inovasyon kapasitemizi artırabiliriz.
Fintech alanında gerçek inovasyon ancak kendi teknolojimizi üretmekle mümkün olur. Yapay zekâ destekli ödeme sistemleri, fraud detection algoritmaları ve diğer finansal teknolojilerde gerçek ilerlemeyi, başkalarının yarattığı teknolojilere bağımlı kalarak sağlayamayız. Bu nedenle kendi mühendislik ekibimizi, fintech alanında uzmanlaşmış profesyonellerimizi yetiştirmek zorundayız.
Bugün savaşlar artık sadece askeri değil, teknolojik üstünlük üzerinden gerçekleşiyor. Bu yeni savaşların cephesi dijital ortamlar, silahları ise veri ve algoritmalar. Eğer Türkiye olarak dijital dünyada güçlü bir oyuncu olmak istiyorsak kendi dijital silahlarımızı üretmeli ve geliştirmeliyiz. Teknoloji yatırımlarını sadece ekonomik bir yatırım olarak görmek yerine ülkenin geleceğini garanti altına alacak stratejik yatırımlar olarak değerlendirmemiz gerekiyor.
Teknoloji savaşlarında zafer kazanmanın yolu, kendi mühendislerimizi yetiştirmek, kendi veritabanlarımızı oluşturmak ve kendi yapay zekâ modellerimizi geliştirmekten geçiyor. Bunun için eğitimden altyapıya, kültürel dönüşümden politik stratejilere kadar geniş bir yelpazede reformlara ihtiyaç var. Bu reformları yapmadığımız sürece dijital egemenliğimiz hep tehdit altında kalacaktır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin dijital geleceği için artık somut adımlar atmanın zamanı geldi. Eğitim sistemimizi yenileyelim, teknolojik altyapılarımızı oluşturalım ve kendi mühendislerimizi yetiştirelim. Dijital savaşlarda güçlü olmak için gereken adımları bugünden atmazsak, yarın bu savaşı kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabiliriz. Dijital çağın meydan muharebesinde en güçlü silahımız teknoloji olacaktır ve bu silahı kullanmayı öğrenmek zorundayız.